Acentenin tanımı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 102. maddesinde yapılmıştır. Buna göre, ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.

Türk Ticaret Kanunu Madde 105/2 Son Cümle

Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 105. maddesinin ikinci fıkrası, acentenin müvekkili adına ve hesabına işlem yapmasına ilişkin düzenlemeler içermektedir. Buna göre, acente, müvekkilini temsil ederken bazı durumlarda dava açma yetkisine sahip olabilir. Ancak bu yetki, doğrudan doğruya acenteye karşı dava açılmasını gerektirmez. Acentenin yalnızca müvekkili adına hareket ettiği ve onun hesabına işlem yaptığı durumlarda, açılacak davalar asıl tacire yönlendirilmelidir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 25.02.2019 tarihli ve 2016/1488 Esas, 2019/1955 Karar sayılı kararına göre:

Acente, adına işlem yürüttüğü tacir nam ve hesabına sözleşme tanzim ettiğinden, düzenlediği sözleşmeler bakımından sorumluluk altına girmez. Bu yüzden, acenteye karşı kural olarak doğrudan dava açılamaz ise de, acentenin şahsi kusuruna dayanılması durumunda istisnai olarak acente aleyhine de dava açılması mümkündür.”

Bu karar, acenteye karşı dava açılmasının genel olarak mümkün olmadığını ancak istisnai durumlarda, özellikle acentenin şahsi kusurunun bulunması halinde, dava açılabileceğini ortaya koymaktadır.

Acentenin bulunduğu yerde dava açılabilmesi kuralı, tüketiciyi koruma amacı taşımakta olup, acentenin sorumluluğunu artıran bir durum teşkil etmemektedir. Dolayısıyla, acenteye karşı dava açılırken, müvekkil adına hareket ettiği gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu çerçevede, örneğin bir sigorta acentesi aracılığıyla yapılan sigorta poliçesi işlemlerinde, ihtilafın doğduğu yerde dava açılabilmesi mümkün olmakla birlikte, davanın doğrudan acenteye yöneltilmesi yerine, ilgili sigorta şirketine yönlendirilmesi gerekmektedir.

Avukatlık Kanunu’nun 35. Maddesi Bakımından Değerlendirme

Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesine göre, kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir. Ayrıca, baroda yazılı avukatlar, birinci fıkradakiler dışında kalan resmi dairelerdeki bütün işleri de takip edebilirler.

Bu bağlamda, TTK m. 105/2 hükmüyle acenteye verilen müvekkili “davada temsil etme yetkisinin”, Avukatlık Kanunu m. 35 hükmü bakımından önemli bir istisna teşkil ettiğini söylemek mümkündür. Acentenin müvekkili adına dava açabilmesi, belirli sınırlar dahilinde değerlendirilmesi gereken bir yetkidir ve bu yetkinin Avukatlık Kanunu kapsamında yorumlanması önem arz etmektedir.

Sonuç olarak, acenteye karşı dava açılması ve acentenin dava açması hususunda dikkat edilmesi gereken temel nokta, acentenin hukuki statüsünün ve sorumluluk sınırlarının doğru belirlenmesidir. Acentenin şahsi kusuru bulunmadıkça, davaların asıl tacire yöneltilmesi gerektiği unutulmamalıdır.